Küçük dahi: Julian Nagelsmann

28 yaşında Bundesliga’da takım çalıştırmaya başlayan Julian Nagelsmann’ın 1.5 sene içinde yaptıkları çok büyük bir potansiyelle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.

Emre Özcan
Tardini
Published in
13 min readApr 25, 2017

--

10 Şubat 2016'da sürpriz bir şekilde kendisini Hoffenheim’ın başında bulan Julian Nagelsmann’ın çok çabuk bir şekilde takım yapısında yaptığı değişiklikler ve bunlara süreklilik kazandırması dikkat çekmişti. Kulübü normal şartlarda o sezonun sonunda A takıma geçmesi üzerinden bir projeksiyon oluşturmuş ve Huub Stevens’la kümede kalıp yeni sezonda Nagelsmann’la devam etmek istemişti ama Stevens’ın 9 maçta sadece 1 galibiyet alması sonrasında sağlık problemlerini neden göstererek takımdan ayrılması, Bundesliga’yı 28 yaşında bir hocayla karşı karşıya bıraktı.

Nagelsmann ilk maçında Werder Bremen deplasmanında takımını sahaya 3–4–3'le dizerken maçtan 1–1'lik beraberliği alıyordu. Markus Gisdol’un başladığı, Huub Stevens’ın devam ettiği o sezonda Hoffenheim ilk kez bir maçına üçlü savunmayla çıkmıştı. Ertesi hafta Mainz’la iç sahada oynadığı maçta takımını sahaya 4–3–3'le dizdi ve galibiyete ulaştı. Bir sonraki maçında rakip Dortmund’du ve deplasmanda bu kez 3–5–2'ye döndü. Arkasından 4–3–3, 3–5–2, yine 3–5–2 ve 4–4–2 takip etti. Yeni bir hocanın sondan ikinci sıradayken devraldığı bir takımda her hafta (rakibe göre) diziliş ve oyuncu değiştirmesi pek normal görünmüyordu. Ama Nagelsmann bunu yaptı ve 20 haftada 2 galibiyet (14 puan) alan takımına 14 haftada 7 galibiyet (23 puan) kazandırdı. Hoffenheim mucizevi bir şekilde kümede kalmıştı. Dolayısıyla bunun sonucu olarak genç hocanın detaycı ve takıntılı bir taktik kafasına sahip olduğunu düşünmek mantıklı görünüyordu ama Julian Nagelsmann bu konuya biraz farklı bakıyordu.

“Taktik dizilişlerin futbolda fazla önemli olmadığını düşünüyorum. Bu dizilişleri maç içinde santralarla birlikte toplamda 7–8 defa görebilirsiniz. Daha önemli şeyler var.”

Ekim 2016'da Frankfürter Allemagne’den Michael Wittershagen’e röportaj veren Julian Nagelsmann konu taktikler ve dizilişlere geldiğinde bunları söylüyordu. Maurizio Sarri de Beşiktaş’la oynadığı Şampiyonlar Ligi maçı öncesinde kendisine diziliş soran bir gazeteciyi futbolun bundan ibaret olmadığını söyleyerek azarlamıştı. Mustafa Denizli’nin yine bu konuda serzenişlerini hatırlamak mümkün. Peki Julian Nagelsmann haklı olabilir mi? Kendi açısından öyle olduğu kesin. Bir teknik direktör olarak ilgilendiği sayısız konu içinde bir takımın sahaya hangi rakamlarla dizildiği muhtemelen onu o kadar da ilgilendirmiyor. Ama taktiksel yapılara hakimiyetini Hoffenheim’ı devralır devralmaz gösterdiği ortamda özellikle bu sezonun ilk 1 ayı gerçeği biraz daha farklı bir konuma getiriyor olabilir.

Julian Nagelsmann’ın hikayesi artık oldukça bilindik. Augsburg’un genç takımında oynarken 19 yaşındayken geçirdiği ağır diz sakatlığı sonrasında futbolu bırakmak durumunda olan genç adamın önüne bir yol ayrımı gelir. Babasını kaybettiği için sırtında ağır bir yük vardır ve para kazanmak zorundadır. Augsburg’la kontratı devam ettiği için kulüp o kontratı yürütmek adına Nagelsmann’ı kerhen teknik kadroda görevlendirir. O dönem Augsburg’da hocası olan Thomas Tuchel ikinci takıma bakmaktadır ve enteresan bir şekilde o da futbolu çok genç yaşta sakatlıklar nedeniyle bırakıp teknik adamlığa geçiş yapmıştır. Ralf Rangnick’in içindeki cevheri görüp teknik adam yaptığı Tuchel de kulübün mecburen teknik kadroya aldığı Nagelsmann’a olumlu yaklaşır. Scouting biriminde ona görev verip Almanya kazan, Julian kepçe diyerek Nagelsmann’ı Almanya’nın farklı yerlerine hem oyuncu izlemek, hem de takım analizi yapmak için gönderir. 29 yaşındaki teknik adam o dönem için çok da olumlu konuşmuyor fakat Tuchel’in yaklaşımıyla ilgili olarak söyledikleri saygıyı içinde barındırıyor: “Onunla aramız harika değildi. Çıkarcılığa dayalı bir ilişkimiz vardı ama bana hep güvendi ve şu anda bu işi yapıyor olmamda fazlasıyla etkili.”

Augsburg’un teknik kadrosunda yaptıklarıyla çok çabuk sivrilen Julian Nagelsmann için Tuchel sonrası Augsburg genç takımında yardımcı hocalık teklifi yapılır ama kulübün işi verirken içinde bulunduğu tavır genç hocayı rahatsız etmiştir. O sırada 1860 Münih takımından gelen U-17 yardımcı hocalığı teklifini kabul eder ve Augsburg’dan ayrılır. İki yıllık 1860 Münih döneminden sonra başkalarının da dikkatini çekmeye başlayacaktır. Kendisine önemli tecrübe kazandıran Tuchel’i hoca yapan Ralf Rangnick, Nagelsmann’ın raporlarından etkilenir ve 2010'da onu Hoffenheim’ın U-17 takımının yardımcılığına getirir. Rangnick’le olan dönemi için Nagelsmann oldukça olumlu konuşuyor: “Ralf Rangnick’in yanındaki Bernhard Peters ve Ernst Tanner’le birlikte Hoffenheim’da oluşan bir futbol yapısı vardı. Biz de genç takımdayken sadece Rangnick’in futbol stili üzerine çalışıyorduk. 6 ayda bir büyük üçlüyle birlikte değerlendirme toplantıları yapar ve gelişmeleri birbirimize aktarırdık. Bunun çok geliştirici olduğunu inkar edemem.”

Ne var ki Rangnick’le sadece 1 yıl çalışabildi ve sonrasında ustası tükenmişlik sendromuyla kulüpten ayrıldı. Ama Nagelsmann’ın önünde çıkılacak çok fazla basamak vardı. Yaptığı rakip analizleri hem A takım için oldukça faydalı oluyordu, hem de U-17'de onun analizleri üzerinden başarılı sonuçlar alıyorlardı. 2011'de U-17 takımının başına getirildi ve 24 yaşla Almanya’da bunu başaran en genç hoca oldu. 2013'te Markus Babbel’in Hoffenheim’dan ayrılmasıyla birlikte A takım için asistanlık teklifi aldı: “Bunu duyduğumda inanamamıştım. Benimle dalga geçtiklerini düşündüm. Kısa sürse de bu gerçekten inanılmaz bir deneyim oldu. Daha önce sportif krizlere dair hiçbir şey bilmiyordum ve çok şey öğrendim.”

O sezon play-out’la kümede kalan Hoffenheim’da zorlu görev başarıyla yerine getirildikten sonra Julian Nagelsmann, U-19 takımının başına getirildi. Tarihinde herhangi bir başarısı olmayan bu takımın başına gelir gelmez çok iddialı açıklamalar yapan genç hoca hedefini şampiyonluk olarak belirlemişti. Başardı da. Hoffenheim’a tarihinin ilk şampiyonluğunu getirdi ve ertesi sezon da final oynattı. Hoffenheim’da yaptıkları sonrasında ünü Almanya’nın altyapıları içinde çok daha yukarılara tırmanmaya başlamıştı. Jürgen Klopp’u da ilk keşfedenlerden biri olan Bayern Münih’in başkanı Uli Hoeness’in dikkatini çekmesi de pek uzun sürmeyecekti. Hoeness onu Bayern’in altyapısına bonservis vererek transfer etmek istedi. Nagelsmann bu konuda çok istekli değildi ama söz zaten ona kalmadı. Kulübün başkanı para babası Dietmar Hopp, Hoffenheim’ın Nagelsmann’la ilgili çok daha büyük düşünceleri olduğunu ve onu A takımın başına getirmenin planlarını yaptıkları gerekçesiyle Hoeness’i reddetti. Bundan birkaç yıl sonra Julian Nagelsmann yaptıklarıyla Bundesliga’yı ateşe vermeye başlayacaktı.

Bu sezona Leverkusen’e 20 milyon euro’ya satılan Kevin Volland’dan gelen parayı 6 oyuncuya (Kramaric, Kerem Demirbay, Wagner, Rupp, Vogt, Hübner) harcayarak çok daha geniş bir rotasyonla giren Hoffenheim’da ilk 1 ay o kadar da etkileyici değildi. Nagelsmann, göreve geldiği ilk 1 aydan farklı olarak tek bir sistem seçmiş ve takımını ilk 4 maçın tamamında sahaya 4–3–3'le dizmişti. Fakat gelen sonuçlar o kadar parlak değildi. 4 maçın hiçbirinde rakiplerini yenemediler. Leipzig ve Darmstadt karşısında yedikleri son dakika golleriyle 2 puan kaybederken, Mainz’a karşı da ilk yarıyı 4–1 yenik kapattıkları maçta 4–4'ü son 20 dakikada gelen üç golle buldular. 4 maçta da kazanamadıkları gibi hiçbir maçı da kaybetmemişlerdi ama takımın bir değişikliğe ihtiyacı var gibi görünüyordu.

Özellikle Nagelsmann orta saha kurgusundan memnun değildi. İlk maçta üçlü merkezde Rudy ve yeni transfer Vogt’u birlikte oynatan Nagelsmann bölgede hantal kaldıklarını gördü. Bir sonraki hafta Rudy’nin yanında Schwegler ve Polanski’yi deneyen Alman, sonraki iki haftada da çok farklı üçlüler kullandı. İleri üçlüde de Wagner’in yanında kenarlarda sürekli Kramaric ve Uth’u tercih ettiler. Özellikle bir ceza sahası vurucusu olan Uth’un varlığıyla kenardan top taşıma yetenekleri ciddi anlamda zarar gördü.

Julian Nagelsmann sadece tek bir değişiklikle takımındaki bütün dengesizlikleri ortadan kaldırmayı başaracaktı. İleri üçlüden bir oyuncuyu savunma tandeminin arkasına çekerek takımını üçlü savunmaya çeviren genç hoca, muazzam bir seriyi de beraberinde getiriyordu.

Hoffenheim 3–5–2

Savunmanın arkasına çekilen Kevin Vogt orta saha orijinli bir oyuncuydu ve Nagelsmann’ın onunla ilgili başka planları vardı. Stoper sayısının üçe çıkmasıyla beraber savunma hattı genişlemiş ve beklerin hücumcu bir karakterle birlikte daha öne çıkması kendiliğinden yapıya hizmet etmeye başlamıştı. Rudy’nin fazlasıyla önde konumlanan wing-back’lerin sonucu olarak arkayı koruyucu bir sigorta olduğu takımda asıl farkı kenar oyuncularıyla beraber öndeki dörtlü yaratacaktı.

Hoffenheim 3–5–2'ye döndükten sonra oynadığı 5 maçı da kazandı. Bu seride Schalke, Leverkusen ve Hertha Berlin gibi sert rakipleri mağlup ederken yapıları da her geçen maçla birlikte biraz daha oturuyordu. Nagelsmann, kenar ve merkez orta sahada zaman zaman rotasyon yapıyordu ama blok halinde değişen oyuncular yerini bazen 1, bazen 2 oyuncunun değiştiği ve ana yapının bozulmadığı bir Hoffenheim’a bıraktı. Sonrasında Bayern, Dortmund ve Gladbach’a kaybetmediler, Köln’ü 4–0'la geçtiler. Toplamda 17 maç namağlup bir yapı ortaya çıktı ve ilk mağlubiyetlerini de 10 kişi kaldıkları Leipzig maçında aldılar.

Her yerde baskı

Futbol felsefesinin şekillendiği yıllarda Ralf Rangnick’in yanında çalışan Julian Nagelsmann için de baş ustası gibi en önemli şeylerden biri rakibe baskı. Zaman zaman maç içinde farklı tarzları benimsese de rakibe baskıdan hiçbir zaman vazgeçmiyor ve bütün oyun felsefesini pres üzerine kuruyor.

Skora ihtiyacı olduğu anlarda presi üçüncü bölgede rakibin savunması üzerinde yapan Alman, skoru aldıktan sonra ya da ihtiyacı ilk aşamada gol değilken baskıyı biraz daha derine çekip ikinci bölgede orta sahaları rahatsız ediyor. Önde kullandığı çift forvet ve kenar oyuncuları preste ilk silahlar olarak göze çarparken merkez orta saha ikilisinden biriyle bu baskı mutlaka destekleniyor.

Rakipten kazanılan toplarda transition geçer akçe. İkinci ve üçüncü bölge kazanımlarını hızlı-dikine paslarla atak sonlandırarak kullanmak Nagelsmann’ın en büyük hedefi fakat bunu yaparken tek bir tarza bağlı kaldığını ve kalıpların dışına çıkmadığını söylemek pek kolay değil.

“Direkt oyunun büyük bir destekçisi değilim. Elbette bazen direkt oynamanız da gerekir, dolayısıyla bunu futbolculara yasaklayamazsınız. Ama ben oyuncularımın genellikle topa tek değil de iki dokunuşla oynaması gerektiğini düşünüyorum. Aceleyle bir ya da iki atak sonlandırmak yerine saha içinde daha ileri gitmemizi sağlayacaksa bir atağın daha uzun sürmesini ve tam anlamıyla nihayete ermesini tercih ederim.”

Eurosport’un futbol eksperlerinden biri olan Thomas Berthold, Hoffenheim ve Nagelsmann’ı keşfetmek için kulübe gidip genç hocayla röportaj yaptığında bir sorusuna bu cevabı aldı. Nagelsmann’ı yaklaşık 1.5 yıldır sürekli ve sadece transition-direkt oyunla tanımlayanlar için bu cevap sürpriz olabilir. Fakat Hoffenheim direkt oynayan bir takımdan daha çok, topa sahip olma oyunuyla ilişkilendirilebilecek kadar top odaklı bir yapı. Sezondaki top sahip olma ortalamaları %54 ve bu konuda Bayern (%65) ile Dortmund’un (58.4) hemen arkasında yer alıyorlar. Bu iki takımın top konusundaki obsesifliklerini ve Hoffenheim’ın takım profilini düşününce %54 gerçekten etkileyici bir oran ama bundan biraz daha fazlasına sahipler. Maç başına isabetli pas oranı ortalamaları %82.2. Bu alanda da Bayern (%87.3) ve Dortmund’un (%82.3) arkasında üçüncü sıradalar. Ligde %80'in üzerinde pas yapan takım sayısıysa sadece 4 (Diğeri Gladbach). Bu da Nagelsmann’ın one touch football’a neden karşı olduğunun ve iki dokunuşu ön plana çıkardığının kanıtı olarak dikkat çekiyor. Evet, Hoffenheimlı oyuncular kolay kolay top kaybetmiyorlar ve futbol oynarken düşünmeyi biraz daha ön plana çıkarıyorlar.

Ralf Rangnick’in çok hoşlanmadığı topa sahip olma olgusuyla arası pek de kötü olmayan Nagelsmann’ın ustasından ayrıldığı tek konu bu değil. Klasik bir 4–4–2'ci olan Rangnick’in aksine sistemlere bağlı kalmayan ve şu anda 3–5–2 üzerinden ilerleyen Nagelsmann, bazı taktiksel yaklaşımlarda da deneyimli hocadan ayrılıyor.

Nitelikli bir atak üretmek için bazen bilinçli top kaybı yapan ve kaybettiği topların ardından hücuma çıkmaya çalışan rakibinden o topu tekrar kazanarak onları gafil avlamaya çalışan Leipzig’in bu yaklaşımı Nagelsmann’ın eleştirilerinden biraz nasibini alıyor: “Ben bilinçli bir şekilde topu kaybetmeye karşıyım. Futbolda topsuz çözümler kadar toplu çözümlere de ihtiyacınız var.

Diego Simeone’nin Atletico Madrid’iyle birlikte son dönemde yükseliş gösteren pres futbolunu Nagelsmann özelinde biraz daha açmak mantıklı olabilir. Rakibe baskı üzerinden oyun üretmek farklı açılımları da beraberinde getiriyor. Bazı teknik adamlar bunu ilk aşamada salt rakibi bozmak üzerinden yürütürken Julian Nagelsmann’ın ikinci ve üçüncü bölge baskısındaki düşünce farklı ve aslında oldukça basit: Topu rakip kaleye ne kadar yakın yerde elde ederseniz gol atmak için kat etmeniz gereken mesafe o kadar azalır.

Hoffenheim üç hafta önce oynadığı ve sahasında 15 maçlık yenilmezlikle mücadeleye gelen Bayern’i mağlup ettiği maçta topa ve rakibe baskının en iyi örneklerini gösterdi. Maçın henüz ilk dakikası dolmadan kendi savunmasından çıkmaya çalışan Bayern’e karşı bir blok halinde pozisyon alıp birebir eşleşmeyle onları ne kadar zorlayacaklarını gösteriyorlardı. Savunma üçlüsü dışında tüm oyuncuların kadrajda olduğu Hoffenheim’da aynı pozisyonda yer alan oyuncuların birbirine yakınlığı ve rakiple birebir eşleşme sonrasında tüm oyuncuların kontrol edildiği düzen daha enteresan kareleri de beraberinde getirecekti.

Dakikalar 3'ü gösterirken yine geriden oyun kurmaya çalışan Bayernli oyunculara öndeki forvet hattıyla baskı yapan Hoffenheim’da pres yine arkadaki oyuncularla destekleniyor. Sağ kanatta Rafinha’yla oynamaya çalışan Javi Martinez oraya vereceği pasın anlamsız olacağının farkında. Zira bölgede bulunan dört Bayernli futbolcu dört oyuncuyla birebir kuşatma altına alınmış. Merkez orta saha üç oyuncunun paylaşımıyla sağlama alınmış fakat Kerem’in bölgesinde bulunan üç Bayernli üzerinden nicelik üstünlüğü sağlaması muhtemel rakibe karşı Sandro Wagner’in baskıya geliş açısı Hoffenheim’a zaman kazandırıcı bir görüntü sergiliyor. Rakibine solunu kapatarak yaklaşan Wagner böylelikle Martinez’in direkt bir şekilde topu soluna aktarmasını önleme çabası içinde. Dolayısıyla Martinez’in topu Neuer’e vermekten başka tek çaresi uzun vurmak ve ikincisini yapmanın en büyük futbol günahlarından biri olduğunu bu oyuncu grubu Pep döneminde çoktan öğrenmiş durumda. İspanyol da zaten pozisyonun devamında kalecisiyle oynuyor ve Hoffenheim sonrasında sola aktarılan topa reaksiyon vermek için yeterli zamanı elde ediyor.

Dakika 5 ve Hoffenheim’ın savunma agresifliğinde değişen çok fazla bir şey yok. Bu kez sağ kanadı zorlayan Bayern’e karşı bu bölgede çok daha yoğun bir baskı var. Topu ayağında tutan Rafinha, sol iç Amiri ve forvetten gelen Kramaric’le büyük baskı altında. Orta saha üçlüsünün oluşturduğu üçgen yine merkeze hakim ve o bölgeye herhangi bir Bayernli giremiyor. Sol kenar Zuber, Robben’i kontrol ederken öndeki santrfor Wagner ise iki stoperi göz hapsinde tutuyor. Zuber’in hemen arkasındaki Hübner ise sol stoper rolünde savunmanın resmen serbest/ekstra adamı konumunda. Pozisyonda Bayern’in bölgeden üretebileceği herhangi bir şey yok gibi. Zirve bireysel yetenek üretimi dışında aşılması pek mümkün olmayan bir savunma sekansı. Bayern kendi solundan gelirken biraz daha rahat bir tutum sergileyen Hoffenheimlı oyuncuların amacıysa muhtemelen tek: Rakiplerinin Robben’in bulunduğu kanadı kullanmasını engellemek.

9. dakikada ise Hoffenheim’ın derinde ve yerleşik savunma yaparken ne kadar tehlikeli bir kontracı olabileceğini gösteren bu kareler Nagelsmann’ın kafasındakileri biraz daha iyi gösteriyor. Bayern yine kendi solundan gelmeye çalışırken savunma beşlisi ve önündeki merkez orta saha üçlüsüyle beraber tamamen ceza sahasına yığılmış bir görüntü veren Hoffenheimlı oyuncular kapılan topla birlikte sadece 8 saniye sonra işaretli Nadiem Amiri’yi Bayern savunmasının arkasında kaleci Neuer’le karşı karşıya bırakmayı başarıyor. Nagelsmann’ın “büyük bir taraftarı değilim” dediği direkt oyun tüm hücreleriyle 8 saniye içinde sahaya yansırken Amiri’nin kaçırdığı gol o kadar da önemli görünmüyor zira Hoffenheim, Bayern’e son 3 ayda hiç olmadığı kadar hata yaptırmaya devam ediyordu.

Sadece ilk 10 dakika içerisinden çıkan bu kareler 90 dakikanın geneline yayıldı ve aylardır kaybetmeyen, hatta son 1 ay içinde kalesinde sadece tek gol gören Bayern Münih, ev sahibine sayısız pozisyon verdi ve yediği gole cevap veremeyerek maçı kaybetti.

Toplu oyun ve Kevin Vogt

Ana hücum planını baskıyla rakipten kazanılan toplar üzerine kuran Nagelsmann geriden oyun kurmaya da önem veren bir teknik adam. Üçlü savunmaya dönüş yapmasında arkadaki pas alanını genişletmek mutlak surette etkili oldu fakat iki stoperin arkasına çekilen oyuncunun orijini bu anlamda Hoffenheim’a büyük fayda sağladı.

Savunma üçlüsünün arkasında yaptığı paslar Hoffenheim’ın oyunu domine ettiği maçlarda sıklıkla öne çıkıyor. Kevin Vogt orta saha karakterli bir oyuncu olarak bu bölgenin pas yöneticisi konumunda. Köln’de geçtiğimiz sezon orta sahada özellikle sezonun ilk yarısında çok etkili olan ve vurduğu uzun toplarla dikkat çeken Vogt’u orta saha için transfer eden Nagelsmann, 4–3–3'le yaptığı kötü başlangıç sonrasında döndüğü 3–5–2'de oyuncuya özel bir rol biçti. 1.92'lik boyu ve yüksek toplardaki etkisi presi iyi kullanan Hoffenheim savunmasına vurulan uzun toplar için ekstra bir sigorta anlamı taşırken oyuncunun pas kalitesi genç hocanın birincil hedefiydi.

Kevin Vogt, Bundesliga pas başarı oranı listesinin zirvesinde.

Kevin Vogt bu sezon %92'yle Bundesliga’nın en yüksek yüzdeli pas yapan oyuncusu. Savunma oyuncuları her zaman için en yüksek pas oranına sahip grup ve Bundesliga’da da ilk 10'daki tek orta saha bu anlamda istisnai bir yetenek olan Thiago. Fakat Kevin Vogt’un bu oranını ve liderliğini özel kılan konu onun uzun toplarının Julian Nagelsmann için toplu oyunda çok önemli bir silah olması.

Vogt, Bundesliga’nın en çok uzun top kullanan 10 oyuncusu içinde yer alıyor. Özellikle iki kenar oyuncusuna vurduğu uzun toplar Nagelsmann’ın rakibi arkada eksik yakalama isteğinde önemli bir araç. Vogt’un uzun topu bu kadar çok kullanıp %92'ye zarar vermemesinde en büyük etken de bu departmandaki isabet oranı: %68. Bazı forvetlerin, beklerin, hatta defansif orta sahaların toplam pas oranlarının bu sayıya ulaşamadığı ortamda Kevin Vogt’un uzun toplardaki bu yüzdesi Hoffenheim’ın topa sahip olma oyunu için çok büyük bir faktör.

Julian Nagelsmann’ın Kevin Vogt üzerinden ortaya çıkardığı bu rol takipçileri de beraberinde getirdi. Sezona aynı Hoffenheim gibi dörtlü savunmayla giren Eintracht Frankfurt’ta Niko Kovac da sezonun ilk 2 ayından sonra sistemini 3–4–3'e çevirdi ve Gladbach maçıyla birlikte üç stoperli savunmasını en arkaya yerleştirdiği orta saha karakterli Makoto Hasebe’yle kurmaya başladı. Valerien Ismael döneminde Wolfsburg’da da Luiz Gustavo üçlünün ortasında yer aldı. İlki çok başarılı oldu, ikincisi Ismael’in kovulmasına engel olamadı. Gerçek olan ise muhtemelen Nagelsmann’ın taktik inovasyonda da zirveye gidebilecek bir kafa yapısına sahip olduğunu göstermesiydi. Ne var ki oldukça mahir gibi göründüğü taktik beceri Julian Nagelsmann için o kadar da önemli görünmüyor.

“Teknik direktörlüğün %30'u taktik, %70'i sosyal beceri.”

2016'nın Ağustos ayında Süddeutsche Zeitung’a konuşan Nagelsmann, teknik adamlığı böyle tanımlıyor. Bu, taktik dehasını gösteren ve bunun farkında olan birçok teknik adam için ters bir bakış açısı. Taktik konusunda tüm gelişimini birlikte çalıştığı hocalara borçlu olduğunu ve bu konuda kitaplardan hiçbir şey öğrenmediğini söyleyen genç Alman için geçerli olan şey muhtemelen bu ve Nagelsmann, teknik adamlığını da saha dışı üzerine kurduğunu birçok hareketiyle gösteriyor.

Kendisine bir hayat koçu tutan ve oyuncularıyla kurduğu ilişkide kendi hocasından yararlandığını söyleyen Nagelsmann, takım olgusunun önemine dikkat çekiyor: “Koçum bana öğrenme teorisi, motivasyon ve takım liderliği konusunda ders veriyor. Grup fonksiyonunu bilimsel bakış açısıyla açıklıyor. Bu bakış açısını birlikte gerçek dünyaya uyarlamaya çalışıyoruz.”

Wagner ‘bir pislik’

Yaz döneminde en çok istediği oyuncu olduğu söylenen Sandro Wagner de Nagelsmann’ın saha dışı faktörleri kontrol edip takım başarısına odaklama konusunda ne kadar iyi olduğunun bir kanıtı gibi. Saha içinde savunma oyuncularını sürekli rahatsız edip arkasındaki Kramaric, Amiri ve Kerem Demirbay gibi oyunculara boş alan bırakmasından mütevellit Nagelsmann’ın övgülerine mazhar olan Wagner’in saha dışı yapısı da Hoffenheim için önemli görünüyor. Verdiği bir röportajda santrforu için “tam bir pislik” diyen Nagelsmann, her takımın böyle oyunculara ihtiyaç duyduğunu ifade ediyor: “Sadece yumuşak oyuncularla başarıya ulaşamazsınız. Wagner gibi pislikler her takımda olmalı. Ama en fazla 1–2 tane. Eğer bu sayı 3–4'e giderse başka problemler de beraberinde gelebilir. O sert bir oyuncu ve sahada da bu karakteri gösteriyor. Teknik adamların gürültülü statlarda oyuncularla iletişimi oldukça sınırlı. Sahada planı anlayan, inisiyatif alıp onu uygulayabilen oyunculara ihtiyacınız var ve Wagner tam olarak öyle bir futbolcu.”

Sonuç

Julian Nagelsmann, Hoffenheim tarihinin şimdiden en başarılı teknik direktörü gibi görünüyor. Maç başına puan ortalamasında Rangnick’i çoktan geride bıraktı ve ilk tam sezonunda takımını Şampiyonlar Ligi’ne götürmek üzere. Bunu daha 30 yaşına gelmeden başarmasıysa teknik adamlık dehasını net bir şekilde ortaya koyuyor. Topa sahip olma ve transition oyunu arasında bir denge kurup rakibe göre oyun planını çok rahat bir şekilde değiştiren Nagelsmann’ın taktik anlamda dogmaları olmayan ve elindeki her enstrümanı kullanabilen bir hoca olması onu yeryüzündeki teknik adamların büyük bir bölümünden ayrıştırıyor. Elindeki malzemeye oranla Bundesliga’nın tartışmasız bir şekilde en başarılı takımını ortaya çıkaran genç hoca için Bayern Münih şimdiden hazırlık yapmaya başlamış durumda. Zamanında altyapı için Hoffenheim’ın kapısını çalan Uli Hoeness, Ancelotti sonrası dönem için Nagelsmann’ın adaylardan biri olduğunu belirtiyor. Fakat küçük dahi için bunun pek bir önemi yok: “Herkes biliyor ki Hoffenheim’la 2019'a kadar sözleşmem var. Seneye de kesin olarak buradayım.”

Bu açıklama muhtemelen Bavyeralıların içine az da olsa su serpiyor fakat Bayern için Nagelsmann ne kadar erken, o kadar iyi olabilir. Zira sadece bir sene içerisinde bu denli büyük bir etki yaratan küçük dahi için Hoffenheim’la çıkılacak tek bir Şampiyonlar Ligi sezonu, Bayern’in karşısına çok ciddi rakipler ekleyebilir.

--

--