Manchester City 2–1 Real Madrid: Pep Guardiola çeyrek finalde

5 aylık aradan sonra oynanan rövanş maçında skor ve kazanan aynıydı.

Emre Özcan
Tardini
Published in
11 min readAug 8, 2020

--

Şampiyonlar Ligi’ne Atletico Madrid’in Liverpool’u deplasmanda yendiği maçla ara verdiğimizde tarihler 11 Mart’ı gösteriyordu. Dün oynanan iki maçla tekrar başlayan bu büyük rekabet için yaklaşık 5 ay bekledik ve iki 90 dakika da bu bekleyişe değdiğini gösterdi. Manchester City’nin Bernabeu deplasmanında farklı bir Pep Guardiola yapısıyla aldığı 2–1'lik galibiyet turun anahtarını İngilizlere vermişti. Her ne kadar pandemi dönüşüyle birlikte seyircisiz maçta saha avantajı nötrlense de, Manchester City’nin ligdeki formunun ara sonrasında zirveye çıkması ve Real Madrid’in de uzun süre sonra gelen La Liga şampiyonluğuna rağmen oyun olarak fazla tatmin etmemesi bu anahtara problem yaratmıyor gibi görünüyordu. Ama maç enteresan bir girişe ve ilk yarım saatte atılan iki golle birlikte yine enteresan bir gelişmeye doğru yelken açtı. Ne var ki maça dair söylenecek birçok şey de aslında oldukça belirleyici olan bu ilk yarım saatte ortaya çıkmış gibiydi.

Real Madrid, La Liga şampiyonluğunu elde ettiği Villarreal maçının 11'iyle (cezalı Ramos dışında) sahaya çıkarken ve 4–3–3 şeklinde dizileceği belliyken Pep Guardiola da aynı Zidane gibi ligin son bölümünde çok kullandığı bir 11'le (sakat Mendy yerine sol bekte oynayan Cancelo dışında) sahaya adım atıyordu. Özellikle pandemi sonrası dönemin en büyük yıldızlarından Foden’ın 4–3–3'ün iki kenarında ve zaman zaman orta sahada gösterdiği büyük performanslar oyuncunun yine benzer rollerde sahada olacağını gösteriyor gibiydi. Fakat Guardiola yine beklenmeyeni yaptı ve ilk maçtaki sahte 9'lu (bu kez Foden) ve sol kenar Jesus’lu düzeni sahaya çıkardı. Daha önce bu sezon iki kez ana plan olarak kullandığı sahte 9'lu yapıda (İlk Real Madrid maçı ve lig kupasındaki Manchester United maçı) en uçta sadece Bernardo Silva’yı tercih eden Katalan teknik adam skor avantajıyla birlikte Foden’ı zor bir rolde sahaya attı. Sonucun kötü olduğunu söylemek pek kolay değil.

Maçın başlangıç düdüğüyle birlikte City’nin uyguladığı pres dikkat çekiciydi. Çok sert olmayan ama oldukça önde ve Real Madrid’in geriden oyun kurmasını zorlaştıran bir ön alan baskısını maçın başlangıcıyla ortaya koyan Manchester City, bunun meyvelerini de çabuk topladı.

Foden’ın topsuz oyundaki genel görevi derine inip Casemiro’yla eşleşerek stoperlerin savunma önündeki oyuncuya oynamasını engellemek gibi görünüyordu. İki kenar oyuncusu Sterling ve Jesus ise forvet gibi genellikle Real Madrid’in stoper ikilisiyle eşleştiler ve onları baskı altına aldılar.

Bunun birden fazla sebebi olabilir. Real Madrid bu sezon Zidane’la gösterdiği dönüşüm içinde bir savunma takımı gibi davranmaya alışan ve düşük profilli takımlara karşı dahi maçların belirli bölümlerinde sette savunma yapan bir takımdı. Dolayısıyla geriden oyun kurmak üzerine çok derin düşünmeyen Real Madrid’de Sergio Ramos’un yokluğu takımın savunma hattının ayak kalitesi en iyi oyuncusundan yoksun kalmanın getirdikleriyle zaten dezavantajlı durumu da ortaya çıkarıyordu. Savunma önündeki Casemiro profiline göre standart üstü ayaklara sahip olsa da kendisinden oyun kuruculuk beklenmeyen bir oyuncuydu. Sol bekteki Ferland Mendy ise atletizm/tempo üzerinden oyununu inşa eden ve üzerinden oyun kurulabilen bir bek değildi. Zaten bu nedenle Mendy’yi birinci bölgedeki planın tamamen dışına çıkaran Zidane, oyuncudan maç boyu farklı şeyler bekledi ve muhtemelen beklediklerinin de çok azını aldı.

Genellikle Fransız oyuncuyu (yukarıdaki görüldüğü gibi) önde tutan Zinedine Zidane’ın elinde oyun kurmak için tek bir şans vardı: Dani Carvajal. Bunu yapabildiğini yıllardır Real’in geride sıkıştığı birçok maçta gösteren Carvajal’e karşı ise Pep Guardiola’nın elinde sol kenar rolüne sahip Gabriel Jesus kozu bulunuyordu. City 11'i içinde rakip savunmacılarla göğüs göğüse çarpışabilen ve onların rahatsız edebilen belki de tek oyuncu olan Jesus’un maç planında Carvajal’le eşleşmesi de Zinedine Zidane’a yardım etmedi. Kaldı ki Jesus, Carvajal’den çıkıp stoperlere baskı yaptığı dönemlerde bile İspanyol sağ beki sürekli kontrol etti ve Real stoperlerinin onun üzerinden çıkmasını engelledi. 8. dakikada gelen gol de City kenar oyuncularının Real Madrid stoperlerinin üzerinde yarattığı tahribatın skor tabelasına yansımasıydı.

Top Courtois’dayken Jesus’un Varane’la, Sterling’in de Militao’yla eşleştiği oyun kurulumunda Foden-Casemiro, KDB-Kroos ve Walker-Mendy eşleşmeleri de Real Madrid’i zorluyor. Burada aslında Belçikalı kalecinin yapması gereken şey uzun vurmak, fakat o öyle yapmıyor ve zincirin ilk halkasındaki hatayı diğerleri takip ediyor.

Courtois’nın Varane’a kısa çıkması, ona Jesus’un yaptığı baskıyla birlikte Fransız stoperin top kaybını beraberinde getirdi ve Jesus’un pasıyla Sterling, City’yi erken bir şekilde öne geçirdi. Fakat burada tek sorun Courtois’nın minor hatasıyla birlikte Raphael Varane’da değil gibiydi. Zira Varane topu alır almaz çizgide olup ona bir pas opsiyonu yaratması gereken Carvajal yukarıda görüldüğü gibi oldukça içeride yer alıyor ve Varane’ın kaleciden aldığı çok uygun olmayan pasta yaptığı hatayı da beraberinde getiriyor. Carvajal çizgide olsa (ki kendisine baskı yapacak bir City oyuncusu da mevcut değil) çok rahat bir şekilde ona oynayacak açıya ve zamana sahip olacak olan Varane, erken bir şekilde Real Madrid’in kalesinde golü görmesine neden oldu. İlk 10 dakikada City baskısının neden olduğu oyun kurulamama problemi 1–0'dan sonra da devam etti ve Zidane’dan birkaç cılız deneme dışında çözüm de gelmedi.

Yine maçın hemen başındaki bu görüntü de Gabriel Jesus’un maç boyunca Carvajal’ı kontrol ederek Varane’a ne kadar iyi baskı yaptığının kanıtlarından biriydi. Kroos’un iki stoperin arasına indiği bu planda Kroos ve Militao da City oyuncuları tarafından kontrol altında. Topu ayağında tutan Varane’ın seçeneğiyse yok denecek kadar az. Üçlü hattın önünde oluşan büyük alan sadece City oyuncuları tarafından işgal edilmiş durumda. Modric, İlkay tarafından kontrol ediliyor. Casemiro ise çok daha önde ve Rodri’nin markajı altında. Derine gelmeyen Real Madrid oyuncuları Varane’a burada da uzun vurmaktan başka çare bırakmıyor ve Fransız stoper birçok kez yapmak zorunda kaldığı gibi pozisyonda uzun oynuyor.

1–0'dan sonra yine Foden’ın merkez orta sahayla, Jesus ve Sterling’in rakip stoperlerle eşleştiği bir baskı anı. Topu ayağında tutan Kroos bu planda 10 saniye boyunca çaresiz ve temposuz bir şekilde top sürüp en sonunda isteksiz bir şekilde Varane’ı görmek zorunda kalıyor. Varane’ın seçenekleriyse yine tek bir opsiyonla sınırlı: Uzun vurmak.

Zinedine Zidane bu problemleri ilk yarıda sadece tek bir şekilde çözmeye çalıştı. O hamlelerin öznesi de maçın orta sahadaki en çaresiz isimlerinden Toni Kroos oldu.

Alman milli takımında Joachim Löw’ün sıklıkla yaptığı gibi Kroos’un iki stoperin soluna inerek geride üçlü bir hat oluşturması zaman zaman Real Madrid’de de ortaya çıkan bir düzen. City hücumcularının Real stoperlerine yaptığı baskının sonucu olarak Toni Kroos’la oraya üçüncü opsiyonu çeken genç hoca, bu hamlenin devamını ise getirmedi. Bu pozisyonda Varane’dan Militao, Militao’dan Kroos’la geriden çıkmak Walker’ın kontrolüne rağmen bir nebze mümkün olabilirdi. Fakat Varane, kaleci Courtois’ya döndü. Belçikalı eldiven de müthiş olmayan sol ayağıyla Kroos’u görmek isterken topu taca yolladı. Kadrajda bek olmaması garip görünüyordu fakat arkasından daha garipleri de gelecekti.

19. dakikada yine Kroos’un sola inerek topu aldığı planda bir gariplik var. İki kenarda da bek olması ve Real Madrid’in sahayı genişleterek oyun kurması gerekirken Mendy ve Carvajal yine kadrajda yoklar. Kroos’un terk ettiği Casemiro ve Modric çaresiz bir şekilde altı City oyuncusu tarafından kuşatılmışken Kroos’un uzun vurmak dışında tek bir çaresi var: Bu altı oyuncu arasından mükemmel bir pas açısı çıkarmak. Alman oyuncu bunu yaptı ve Real, City’nin baskı hattını geçti. Ama işi bu kadar şansa ve bireysel yeteneğe bırakarak Real Madrid ne kadar gidebilirdi ki? Zaten gidemediler de.

(Yukarıdakilere benzer bir sekans daha)

İlk yarım saatte hem rakip stoperlere hem orta saha oyuncularına hem de pas kanallarına çok iyi baskı yapan City, bu periyottan bir gol çıkardığı gibi Casemiro, Courtois ve Militao’ya gol bulabilecekleri hatalar da yaptırdılar. Geriden oyun kurarken de sahaya klasik Pep Guardiola takımı gibi dizilen ev sahibi bu departmanda da büyük sorunlar yaşamadı.

Manchester City’nin son 1.5 senedeki dönüşümü sadece topu daha çok bırakma üzerinden olmadı. Rakibin City savunmasına yaptığı şiddetli baskılar ve City regista’sına yapılan adam adama/gölge markajlar stoperlerin topu savunma önü oyuncusuna geçirme problemlerini de beraberinde getirdi. Pep Guardiola buna çözümü savunma önü oyuncusunun yanına ikinci orta sahayı çekerek buldu. Yapı 4–2–3–1'e döndü ve Guardiola önden eksilerek oyun kurulumunu kuvvetlendirdi. Real Madrid deplasmanında alınan 2–1'lik galibiyette hem sahte dokuz vardı hem de diziliş 4–2–3–1'di ve Rodri’nin yanında İlkay yer alıyordu. Ama rövanş maçına Guardiola klasik 4–3–3'üyle çıktı ki bu da aslında daha az beklenendi. Zira son bir yılda Manchester City hedef maçların çok büyük bölümünü orta sahada çift pivotla oynamıştı.

Rodri’nin bu maça savunma önünde tek oyuncu olarak başlamasında neden ne olabilir? Muhtemelen bunda en büyük etken Real Madrid’in presçi bir takım olmaması. Hem oyuncu personeli hem de Zidane’ın bu sezonki oyuna bakışıyla birlikte Real Madrid presi önceki yıllara göre çok daha az kullanan bir takım haline geldi. Öndeki Benzema’nın yaşını alması, sol kenardaki Hazard’ın bu konudaki tembelliği, keza 35 yaşındaki Modric’in de sağ iç olarak ön hatta yakın oynaması zaten Real Madrid’in pratik olarak presi kullanmasını da pek mümkün kılmıyordu. Hem Real 11'ini hem de Zidane’ın bu sezonki yapısını göz önüne alan Guardiola, savunma önünde Rodri’yi tek bırakarak risk aldı ve bunun kötü sonuç vermediğini de maç boyunca gördü.

İki planda da Rodri iki stoperin arasından top alabilecek açıya sahip. Ne var ki Guardiola artık geriden oyun kurma şansı varken de bazen bunu reddedebiliyor. Bu maçın ilk 15 dakikasında da Ederson üç kez, Fernandinho ve Laporte da birer kez uzun vurarak City’nin farklı şekillerde hücum edebileceğini de gösterdiler. Ama uzun vurmadaki tek neden muhtemelen bu değildi. Real Madrid’in pres yapan hücum oyuncularını savunma hattıyla destekleyememesi, rakibin uzun takım boyunu gören Guardiola’yı heveslendirmiş olabilir. Ederson bu pozisyonda uzun vuruyor.

Tam 7 saniye sonra Real Madrid yarı sahasında olanlar bu 60 metrelik topların nedenini biraz daha net açıklıyor gibi. Real Madrid’in savunma hattı çok geride. Stoperin indirdiği top sonrasında bölgede City oyuncularının beşe dörtlük bir üstünlüğü mevcut. Burada top birkaç saniye sonra taca çıktı fakat Real Madrid savunması bu uzun topu kötü indirse ya da sektirse City’nin nicelik üstünlükle birlikte sekanstan çıkarabileceği şeyler olabilirdi.

İlk yarım saatte her şey ev sahibinin istediği gibiydi. Skor avantajı alınmış, presle rakip bozulmuş ve Real Madrid geriden oyun kurarken sayısız hata yapmıştı. Bunun tersi olarak Real Madrid’in presiyse City üzerinde o kadar da problem yaratmadı. City ilk maçta olduğu gibi topu uzun süreli almaktan yine imtina ediyordu ama oyunun ve temponun kontrolü tamamen İngilizlerdeydi. Tam bu anda Cancelo en güçlü olduğu hücum yönünü bir kez daha gösterdi.

27. dakikada soldan aldığı topla beraber driplinge başlayan ve çizgide Carvajal’ı ekarte ettikten sonra -en sevdiği iş olan- topla beraber içeri kat eden Cancelo, aradan Sterling’i görmeye çalıştı fakat olmadı. Pozisyonda 50–60 metre koşan ve efor harcayan, dönüşte de tempolu bir şekilde bir o kadar mesafe kat eden Portekizli bek, aksiyonun devamında Rodrygo’dan çok kötü bir çalım yedi. Mendy’nin yokluğunda ters ayakla solda oynayan ve Rodrygo’nun da muhtemelen bunu bilerek ters ayağının üzerine çalımı attığı oyuncunun kolay eksilmesinde hemen 30 saniye öncesinde yaptığı yüksek tempolu koşular da faktör olmuş gibiydi. Ama zaten Cancelo’nun en kuvvetli yönü hiçbir zaman savunması olmadı. City’nin kusursuz gibi görünen ilk yarım saatinde yaptığı tek hata, Rodrygo’nun iyi ortası ve sezonun formda santrforu Benzema’nın güzel kafa vuruşuyla skoru 1–1'e getirdi.

Golden sonra Guardiola’nın ekibi biraz bocaladı. Topu aceleyle aldılar ve ilk yarım saatte neredeyse hiç görmediğimiz set oyunları ortaya çıktı. Anlık panik Real Madrid’den uygun kontraları beraberinde getirebilirdi ama olmadı. 30–45 arasını çok iyi oynamadan geçtiler ve ikinci yarıya da farklı şekilde çıktılar.

Guardiola’nın ikinci yarıya normal düzeniyle başlamasında yedikleri gol neden olmuş olabilir. Keza 1–1 sonrası oynadıkları vasat 15 dakika da. Neden ne olursa olsun, ikinci yarıya santrforda Gabriel Jesus, sol kenarda Sterling ve sağda da Foden’la başlayan Guardiola, Real Madrid’in risk almasının da önüne geçmek istiyor gibiydi. Sahte dokuzda kötü oynamasa da ikinci yarıdaki en parlak maçlarından birini de çıkarmayan Foden’ın en uçta olduğu bir düzende Real Madrid’in savunma hattını çıkarması biraz daha rahat olabilirdi. Ama oraya atılan bir Jesus tehdidi -sonrasında golde de görüleceği üzere- rakibi rahatsız edecek bir hamleydi. Foden en uçtayken topsuz oyunda kenar oyuncularını sürekli içeri sokarak stoperlere baskı uygulayan Guardiola, ikinci yarıda özellikle Foden’ı pek çizgiden çıkarmadı ve sürekli orta sahaya yardımcı olarak kullandı. Gabriel Jesus’un mücadeleciliği ve yıpratıcılığı da yanına kar kaldı. Ama hepimizin bildiği gibi Jesus’un tek özelliği bu değildi.

57. dakikada derine inerek Rodri’ye duvar ve bağlantı olan Gabriel Jesus, arkasında Raphael Varane’ı da taşıyarak Real savunmasında açık bir alan ortaya çıkardı. De Bruyne hemen önünde tezahür eden bu hadise sonrası ortaya çıkan boşluk elbette süper zeka tarafından kolaylıkla tespit edilecekti. Rodri’den İlkay’a gelen pas, deneyimli orta sahanın tek topu ve De Bruyne’nin koşusuyla net bir City pozisyonunu beraberinde getirdi.

Kevin De Bruyne’yle bire bir kalan Militao’nun yardımına ise maçın iyilerinden biri olmayan Carvajal yetişti. Arkadan gelmesine rağmen reaksiyonsuz Militao’ya üstünlük kurmaya hazırlanan Belçikalı oyuncuya yetişerek onu bozan İspanyol sağ bek maçtaki en iyi aksiyonlarından birine imza attı ve City pozisyondan golü çıkaramadı. Ama yaklaşık 10 dakika sonra bir başka uzun topta Jesus’la golü buldular.

Raphael Varane’ın yaptığı hata yine golde birinci paya sahip. Ama Jesus’un müthiş fırsatçılığı ve inatçılığı da City’ye yoktan bir gol getirmiş olabilir. Varane’ın Rodri’nin serseri uzun/yüksek topuna kafayla ilk teması yapamaması top yerden sektikten yaklaşık bir saniye sonra ikinci kez topun altına girmeye çalışan Varane resmiyle birlikte Jesus’un kaleciye doğru attığı koşuyu beraberinde getirdi. Brezilyalı oyuncu Varane kafayı uzatıp kendisini göremeyecek hale gelene kadar bekledi ve sonrasında attığı koşu Fransız stoperin cılız dokunuşuyla birlikte golü beraberinde getirdi. Courtois’nın da golde minör bir hatası olduğunu belirtmek doğru olabilir.

Son 25 dakikaya girerken gelen ikinci City golü maçın uzatmalarla beraber kalan bölümünü tamamen bitirdi. Real Madrid 2–1 sonrasında dağıldı ve City de kalan yaklaşık yarım saatlik bölümü domine ederek maçı tamamladı.

Sonuç

Manchester City ve Pep Guardiola tarafında korkulan olmadı ama ilk 30 dakikada yenen gol bir ara acaba sorularını da beraberinde getirdi. Guardiola’nın ana planı ve tercih ettiği/maç içi değiştirdiği düzenler yine iyi sonuç verdi ve City, son sekizde Lyon’un rakibi oldu. Sakatlık öncesinde yüksek seviyeye çıkan Aymeric Laporte ise Benzema’yı maç içinde iki kez döndürdü ve çok iyi durumda gözükmedi. Fernandinho’nun ikinci stoper olduğu takımda City şampiyonluk istiyorsa Fransız oyuncudan çok daha iyisini almak durumunda ve dünkü maç bu anlamda soru işaretleri yaratmış olabilir.

Real Madrid’de ise Sergio Ramos’un yokluğu zaten zora giren turu onlar için çok daha imkansız bir hale getirmişti. Yine de skoru bir şekilde bulmayı başardılar. Ama ikinci reaksiyonu hiçbir noktada veremediler. Geriden oyun kurmaya dair maçta bir fikirleri varmış gibi görünmüyordu ve Zidane bu görüntüye rağmen hamle yapma konusunda çekimser kaldı. Bu da Raphael Varane’ın yaptığı hataların altını çizen şey oldu. Ama Real Madrid’in özellikle iki stoperinin oyun kurulumu aşamasında ne kenardan, ne de saha içinden destek almadıklarını ve defalarca zor durumda bırakıldıklarını da unutmamak gerek. Üç yıl aradan sonra gelen La Liga onlar için önemli bir başarıydı ama daha fazlasını istemek için toplu çözümleri de hatırlamaları önümüzdeki sezonda oyun gelişimi adına iyi olabilir.

--

--