Manchester City’ye neler oluyor?

Tottenham mağlubiyetiyle birlikte zirveden iyice uzaklaşan Manchester City’de skorların yanında oyun da çok iyi gözükmüyor.

Emre Özcan
Tardini
Published in
10 min readNov 23, 2020

--

Cumartesi akşamı Tottenham’a deplasmanda 2–0 yenilen Manchester City, maç eksiği ve 12 puanla kendisine 13. sırada yer buldu. İlk sekiz maç itibarıyla sadece üç galibiyeti bulunan ve tam beş maçtan galibiyet alamadan çıkan City’nin rekorlar kırarak üst üste iki şampiyonluk kazandığı sezonlarda 38 haftada, toplam altışar maçtan üç puan alamadan ayrılmaları tek başına bir şeyler anlatıyor gibi. Ama onlar için fazlası da var. İlk 8 haftada sadece 10 gol atabilen Manchester ekibinin önceki üç sezondaki ilk 8 hafta ortalamaları 25.7 gol olarak dikkat çekiyor. Kalelerinde gördükleri 11 gol ise önceki üç sezon ortalaması 5.3 olan bir takım için yine bir hayli fazla. Peki City’nin puan tablosundaki hücum ve savunma rakamlarının bu kadar geriye gitmesinde hangi faktörler etkili?

I. Üretkenlik problemi

Sekiz maçta on gol atmak her takımın yaşayabileceği bir periyot olabilir. Bazen çok üretirsiniz fakat santrforlarınız şanssız bir dönemindedir ve üretkenliğinizin karşılığını gol olarak alamazsınız. Fakat City’nin durumu bundan biraz farklı görünüyor.

Sezonun onlar adına ilk maçı olan Wolves mücadelesinden beri Manchester City’nin oyun akışkanlığı geçtiğimiz sezonların çok uzağında. Fazla detaya girmeden, sadece üstünkörü bir izlemeyle dahi maçları eskisi kadar domine edemediklerini ve bunun sonucu olarak da fazla üretemediklerini gözlemlemek mümkün. İzleyerek fark edilen bu gerçek istatistiklere de açık bir şekilde yansımış durumda.

Bu sezon maç başına 1.22'lik bi xG değeri üreten Manchester City, Premier League tablosunda kendisine 8. sırada yer bulmuş durumda. Geçtiğimiz sezon 2.24'le bu listenin zirvesinde yer alan başarılı ekip, Pep Guardiola İngiltere’ye geldiğinden beri bu istatistikte liderliği de kimseye bırakmadı. Manchester City’nin bu sezonki sekizinciliği işin üretim tarafında ne kadar zorlandıklarını gösteriyor. Maç başına net pozisyon üretiminde West Ham, Everton, Leeds United ve Aston Villa gibi orta-düşük profilli takımların bile geride bıraktığı City’nin üretkenliğinin düşük olmasının elbette bazı nedenleri var.

A. Pep Guardiola’nın 4–2–3–1 tercihi

İspanyol teknik adamın ilk olarak hedef maçlarda geçişi daha iyi savunmak ve orta blokta regista’ya markaj yapan takımlara karşı oyunu daha iyi kurmak için kullanmaya başladığı 4–2–3–1, 2018/2019 sezonunda sadece spesifik maçlarda tercih edilen bir yapı olarak dikkat çekiyordu.

Fakat geçtiğimiz sezonla birlikte işin rengi biraz daha değişmeye başladı. İlk başta Liverpool’un antitezine karşı farklı bir tez olarak ortaya çıkan 4–2–3–1, geçtiğimiz sezon düşük profilli rakiplere karşı da kullanılan bir diziliş haline geldi. Ligin başında Norwich City’ye ve pandemi arasından sonra ligin 36. haftasında Bournemouth’a karşı 4–2–3–1 kullanan Pep Guardiola, FA Cup’ta Newcastle United gibi derinde bekleyen bir takıma karşı da çift pivotla sahaya çıkmıştı. Yine aynı kupada Fulham’a karşı da 4–2–3–1 oynayan başarılı hoca biraz da David Silva sonrası döneme hazırlık yapıyor gibiydi. Ligde Liverpool dışında Tottenham ve Arsenal gibi Kuzey Londra ekiplerine karşı da aynı reçeteyi uyguladılar ve 4–2–3–1'i kuvvetli ana planlardan biri haline getirdiler.

Ama bu aynı zamanda hücumdan da biraz vazgeçmek anlamına geldi. Zira önden bir oyuncuyu çekip savunma önüne eklemek, ileride beşli hücum hattını oluşturmak için farklı tercihler yapmayı da beraberinde getirdi. Klasik 4–3–3'ünde ağırlıklı bir şekilde sahte bek kullanarak savunma önünü ikileyen Guardiola, sol ve sağ içlerini 3–2–5 şablonunda hücum hattının bir parçası olarak kullanıyordu. 4–2–3–1'de ise ön tarafı beşlemek için biraz daha efor harcamak gerekiyor. Rodri’nin yanına eklenen ikinci pivotla birlikte beklerden birinin artık içeriye girmesine gerek yok. Bu nedenle beşli bir hat çıkarmak için beklerden birini öne çıkarmak gerekiyor. Bu oyuncu için en büyük aday sağlıklı bir Benjamin Mendy. Fakat onun sakatlık problemleri Joao Cancelo’nun sol bekte ters ayakla bu görevi yaptığı maçları beraberinde getirdi. Ters ayak kullanımı nedeniyle hem pas açısı kaybeden hem de hücuma çıkışlarda tekte orta yapamadığı için üretkenliği zaman zaman zedeleyen oyuncuyla birlikte City’nin oyun ritminin bozulması da şaşırtıcı değil. 4–3–3'te çok daha küçük rotasyonlarla ve yer değişimleriyle ortaya çıkan ortalama pozisyonlar 4–2–3–1'de daha fazla enerjiye, daha büyük rotasyona ve bildiğimiz City için daha karmaşık bir geometriye neden oluyor. Pep Guardiola’nın bunu şu ana kadar çözdüğünü söylemek ise pek mümkün değil.

B. David Silva’nın yokluğu

“O inanılmaz bir oyuncu, bir efsane. Küçük alanların, ufak ceplerin büyük oyuncusu. Daha önce onun gibi bir futbolcuyu hiç görmemiştim.”

Geçtiğimiz sezon pandemi arasından sonra City’nin Etihad’da Newcastle’ı 5–0 yendiği maçın sonunda Pep Guardiola, İspanyol oyuncuyla ilgili gelen bir soruya yukarıdaki cümlelerle cevap verdi. 10 yıl boyunca Manchester City’de çok büyük performanslar ortaya çıkaran David Silva, Pep Guardiola’yla başkalaştı ve kariyerinin olgunluk dönemini harika bir şekilde geçirdi. 4–3–3'ün sol içinde yarım orta saha, çeyrek 10 numara ve çeyrek santrfor gibi oynayan David Silva, son üç sezonda 21 gol, 29 asiste imza attı. Neredeyse üç sezon boyunca double double ortalamalara yakınsayarak oynayan Silva, sadece skor yapmıyor, aynı zamanda yaratıcı güç olarak da Kevin De Bruyne’nin omzundaki yükü fazlasıyla hafifletiyordu. Beşli hücum hattının parçası olarak Agüero’nun hemen solunda Guardiola’nın söylediği dar, ufak alanlarda hükümranlık ilan eden yaratıcı oyuncu, minik adımları ve kurnazlığıyla çok klas gollere imza atmayı başardı. Dolayısıyla böyle bir oyuncuyu kaybetmek kolay değil. Kaybettikten sonra yerini doldurmak ise çok daha zor.

David Silva’nın yokluğunun Kevin De Bruyne üzerindeki etkisiyse yukarıdaki tabloda ortaya çıkıyor. Özellikle işin yaratıcılık kısmında son iki sezon itibarıyla De Bruyne’nin üzerindeki yükün artışı, City’nin yarattığı şansların ne kadarının Belçikalı oyuncudan geldiğini gösteren oranlarda dikkat çekiyor. Manchester City’ye transfer olduktan sonra dakika olarak en düşük süresine geçtiğimiz sezon imza atan David Silva, zaten De Bruyne’yi etkilemişti. 10 numara oynadığı maç sayısının artışı, 4–3–3 oynarken de yanında genellikle İlkay gibi işin defansif kısmında daha ön planda olan bir oyuncunun olması son iki sezon itibarıyla Kevin De Bruyne’nin kullanım alanını biraz daha farklı bir yere koymuş durumda. David Silva’nın yokluğundaysa City, rakip ceza sahalarda hep bir kişi eksik. Bunu da ikame etmek kısa vadede pek mümkün görünmüyor.

C. Yeni orta saha kurgusu nasıl olacak?

Geçtiğimiz sezonun başından beri Pep Guardiola’nın en çok kullandığı Rodri-İlkay-KDB formülü kısa vadede yine en çok öne çıkan tercih. Fakat bu üçlü de takımı genellikle 4–2–3–1'e çevirdiği için yukarıdaki sebeplerle David Silva’dan gidenleri eldeki beklerin getirememesi üzerinden üretkenliğin ve skorerliğin azalmasına sebep oluyor. Peki Kevin De Bruyne’nin yanına başka bir tercih yapılabilir mi?

Akla gelen ilk isimler Bernardo Silva ve Phil Foden. Foden’ın çok genç olması ve geçtiğimiz sezon Guardiola’nın ona ağırlıklı bir şekilde kenarda yer vermesi Bernardo’yu öne çıkarıyor. Bundan birkaç hafta önce Portekizli oyuncuyla alakalı olarak 2018/2019 vurgusu yapan ve De Bruyne’nin yokluğunda Bernardo’nun onun rolünde ne kadar iyi performans gösterdiğini söyleyen Pep Guardiola, çalışkan orta sahaya yeşil ışığı da yakmış oldu. Fakat deneyimli teknik adamın Bernardo’ya biçeceği rol, City’nin gelişiminde büyük rol oynayabilir.

Manchester City’nin Sheffield United’a karşı oynadığı maçta Bernardo’yu Rodri’nin yanında ikinci pivot olarak kullanan ve De Bruyne’yi 10 numara yapan Guardiola, Belçikalı oyuncuyu sola yaklaştırarak onun şut tehdidinden de yararlanmak istedi. Toplu oyunda bu maçta yine Torres-Sterling-KDB-Mahrez dörtlüsünü beşe tamamlayacak oyuncu sol bek Joao Cancelo’ydu. Bernardo’nun merkezde konumlanması dolayısıyla maçı tamamen sol çizgide geçiren Portekizli bek, üretken bir maç çıkardı ve City’nin birçok atağında önemli işler yaptı.

Cumartesi akşamı oynanan Tottenham maçındaysa Bernardo 4–3–3'ün sol içi gibi konumlandı. Rodri savunma önünde tekti ve onu çiftlemek için Guardiola sol bekteki Cancelo’yu toplu oyunda merkeze aldı. Spurs’ün başarılı merkez savunması hem Bernardo’yu hem de De Bruyne’yi pasifize etti ve City bu maçta da çok etkili değildi.

Fakat Bernardo için doğru rol bu olabilir. Her ne kadar David Silva’nın yapacağı gol katkısını şut konusundaki yetersizlikleri nedeniyle yapması kısa vadede pek mümkün olmasa da yaratıcılık kısmında De Bruyne’nin yükünü hafifletmesi ortaya başka bir merkez uyumu çıkmasını sağlayabilir. Maç başına 14 kilometreyi zorlayabilen çalışkanlığıyla derinde de iş görebileek olan Bernardo için Guardiola’nın belirleyeceği pozisyon ve rol, eğer 11'deki yerini sağlamlaştırırsa City’nin başarısında da kilit noktalardan biri olacak.

II. Pres

Manchester City bu sezon pres aksiyonlarında ligin son sırasında ki bu alışılmadık bir durum değil. Pres aksiyonuna girmek için topun rakipte olması gerekiyor ve City gibi topu domine eden bir takımın rakipleri bu yönden çok şanslı değil. Bu nedenle City’nin rakipleri topa çok daha az sahip olduğu için onların pres aksiyonlarının da topa daha az sahip olan takımlara göre daha az olması çok anormal değil. Manchester City geçtiğimiz sezon da bu metrikte ligin son sırasında yer alıyordu.

Fakat City’nin kendi içindeki karşılaştırmasında bu sezon rakamlar ciddi bir oranda düşmüş durumda. Bu sezon sonunculuğu maç başına 106 pres aksiyonuyla elde eden Manchester ekibi, geçtiğimiz sezon sonuncuyken 131 pres aksiyonuna sahipti. Yaklaşık %20'lik bu düşüş dikkat çekici. Geçiş savunması problemli olduğu için defans hattını eskisi kadar öne çıkarmayan Pep Guardiola, ön tarafı prese gönderdiği zaman Tottenham maçında olduğu gibi topsuz oyunda uzun bir takım boyuna neden oluyor. Bu da presin kalitesini düşürdüğü gibi ilk hattı geçen takımlara karşı da merkezde büyük boşluklar verilebiliyor ve pres aksiyonuna ikinci hatta girme şansını da takımın elinden alıyor.

Öndeki presin kalitesinin düşüşü pres üzerinden üretilen şutların da azalmasına neden olmuş durumda. Geçtiğimiz sezonda bu metrikte ligin açık ara zirvesinde yer alan City, bu sezon xG istatistiğinde olduğu gibi ligin ortalarında, 9. sırada bulunuyor. Maç başına rakam ise 4.58'den 2.88'e inmiş durumda ki bu da %40'lık bir kayıp anlamına geliyor. Yani Manchester City’nin üretkenliği presle elde ettiği şut imkanlarının azalmasıyla topsuz oyun üzerinden de etkilenmiş durumda.

III. Bağlantı oyunu

Kaliteli bir topa sahip olma oyunu için vazgeçilmez bir konu olan bağlantı oyunu, Pep Guardiola tarafından takımın iskeletinde kuruluyor. Bağlantıyı bekler ya da kenar oyuncularından ziyade iskeletteki santrfor, serbest 8 numaralar ve regista üzerinden oluşturmayı tercih eden başarılı hoca için bu konuda da bu sezon itibarıyla bazı aksaklıklar göze çarpıyor.

8 numaralarla alakalı yukarıda belirtilen problemlerin yanında Rodri’nin savunmadaki tüm başarısına rağmen toplu oyunda hala net bir oyun kurucu olamaması geçtiğimiz sezonun başından beri geriye gidişte faktör olabilir. 9 numarada ise sezon başından beri Kun Agüero ve Gabriel Jesus’tan sakatlıklar nedeniyle çok fazla yararlanamayan Guardiola, sahte dokuz olarak Sterling, Mahrez ve Torres gibi kenar oyuncularını değerlendirmesine rağmen beklediğini tam olarak bulamadı. Sırtı dönük oynayan 9 numarasından bağlantı beklediği için Agüero’yla uzun süre boyunca çatışan ve Arjantinli santrforun kariyerinin olgunluk döneminde bir dönüşüm içine girmesini sağlayan Guardiola için iki santrforundan ayrı kalmak set oyununu da en çok etkileyen faktörlerden biri haline geldi.

IV. Sakatlıklar ve hastalıklar

Pandemi döneminden beri ağır diz sakatlığı yüzünden forma giyemeyen Agüero, ligin ilk üç maçını kaçırdıktan sonra Arsenal maçıyla sahalara döndü. 90 dakikayı tamamlayamadığı iki maç sonrasında ise ‘hamstring’ sakatlığı nedeniyle tekrar takımdan ayrı kaldı.

Gabriel Jesus ise City’nin bu sezon oynadığı ilk maçta Wolves’a karşı oynadı ve sakatlanıp geçtiğimiz hafta oynanan Liverpool maçına kadar beş maç boyunca takımdan uzak kaldı.

Bu iki oyuncu dışında İlkay Gündoğan, Covid nedeniyle ligin ilk dört maçını kaçırdı. Benjamin Mendy ise beş maçtır takımdaki yerini alamıyor. Bernardo Silva uzun bir sakatlık sürecinden sonra ligin ilk iki maçını kaçırdı ve üçüncü maçta da çok az oynayabildi. Laporte, Covid nedeniyle ilk iki maçı kaçırdı, sonrasında sakatlık nedeniyle Arsenal ve West Ham maçlarında forma giyemedi. Yeni transfer Nathan Ake ise sakatlığı nedeniyle ikisi Avrupa olmak üzere dört maç kaçırdı ve ne zaman döneceği de henüz bilinmiyor. Tüm bu problemler sezon başında City’nin bazı maçlara yedek kulübesinde 4–5 tane genç oyuncuyla çıkmasına sebep oldu ve bunun uzantısı olarak Pep Guardiola’nın manevra kabiliyeti de zarar gördü.

V. Savunma

Ruben Dias ve Nathan Ake transferleriyle birlikte stoper rotasyonundaki problem sona erdi. Dias’ın takıma girer girmez savunmanın patronluğuna terfisi etkileyici görünüyor. Fakat bu kez de beklerden delinmeye başladılar. Leicester City maçında beklerin yaptırdığı penaltılar, Kyle Walker’ın uzun süredir devam eden pozisyon alma problemleriyle birleşince City’nin savunma dörtlüsü için stabil demek hala kolay değil. Joao Cancelo’nun sol beke geçişiyle topsuz oyunda şimdi yeni bir zayıf halkaya sahipler. Hem oyuncunun bireysel savunmacılığının standart altı olması hem de Spurs maçındaki sahte bek rolü Cancelo’nun arkasına geçmeyi kolaylaştırıyor. Bunu gören Jose Mourinho’nun Son’u sağ kenara atıp Portekizli bekin arkasına defalarca koşturması da Cumartesi akşamı durumu yansıtan hadiselerden biri oldu.

Ne var ki Liverpool’a karşı çok iyi bir savunma performansı gösteren oyuncu için Pep Guardiola odaklanırsa savunmada da iyi bir iş çıkarabilir diyor. Fakat Mendy ya da Cancelo ve onların üzerine eklenen saatli bomba Kyle Walker’la City için o bölgede de çözülmesi gereken sorunlar mevcut.

Keza Aymeric Laporte da önemli maçlarda sorun yaşamaya devam ediyor. Spurs maçında yaptığı hatalar, önemli maçlardaki konsantrasyon probleminin sürdüğüne işaret ediyor. Son iki sezonda City’nin Şampiyonlar Ligi’nden elenişlerinde de büyük hatalarıyla ön plana çıkan Fransız stoperin savunma performansının da beklerle beraber yükselmesi gerekiyor.

Sonuç

Manchester City’nin hücum istatistikleri sezon başı itibarıyla dibe vurmuş durumda. Şut, gol, gol beklentisi, yaratılan şanslar, pres üzerinden bulunan şutlar ve hatta duran toptan bulunan pozisyonlarda bile geçtiğimiz sezona göre ciddi düşüşler mevcut. Pep Guardiola teknik adamlık kariyerinde ilk kez sezona tıkanarak giren bir takımla mücadele ediyor ve oyuncularla birlikte buna nasıl reaksiyon vereceğini şu an için kestirmek güç.

Ama performanslarını değerlendirirken çok büyük bir hafifletici unsur olmasa da lige çok zorlu bir fikstürle girdiklerini yadsımamak gerekiyor. İlk 8 haftada büyük katili Wolves ve son 1.5 yılın en flaş takımı Leicester’la birlikte üç tane Top 6 takımıyla mücadele ettiler. Önlerindeki 13 haftada ise Manchester United ve Chelsea dışında ağırlıkla düşük profilli, derinde savunma yapan takımlarla karşı karşıya gelecekler ki bu süreç onlar için toparlayıcı olabilir. Fakat bundan daha fazlasına da oyun olarak ihtiyaçları var. O yüzden Pep Guardiola’nın kısa sürede savunma hattına, merkez orta sahasına ve ileri üçlüsüne karar vermesi gerekiyor. Eksikler nedeniyle üst üste aynı oyuncularla oynama şansına bir türlü sahip olamayan Guardiola için iç sahadaki Burnley ve Fulham maçları istikrarlı bir kadronun ve beklenen galibiyet serisinin en azından başlangıç safhasını ortaya çıkarabilir. Tabii yeniden büyük yükselişe geçen Corona virüsün izin verdiği ölçüde…

--

--